29 Ocak 2016

Kadına Şiddet Uygulama Davranışı Hastalık mıdır?



Amacı kadın üzerinde güç kontrolü kurmak ve uygulamak olan kadına yönelik şiddet korku ve sindirme yoluyla erkeğin kadının denetimini ele geçirmesine olanak verir. Altında toplumsal olarak onaylanmış olan, erkeklerin ilişki yaşadıkları kadınları kontrol altında tutma ve bu kontrolü sağlamak için güç kullanma hakkına sahip olduğu inancı yatmaktadır. Birleşmiş Milletler kadına karşı şiddeti, erkekler ve kadınlar arasındaki eşit olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi olarak tanımlamaktadır.


Şiddetin kime, ne zaman, nerede ve nasıl uygulanacağı veya uygulanmayacağı ailede ve toplumda gözlem yoluyla öğrenilir. Alkol veya madde kullanımı, işsizlik, eğitimsizlik gibi aile içi şiddetin nedeni olarak ortaya atılan birçok durum şiddetin nedeni değil sadece bahanesidir. Kişi alkol veya madde kullandığı için veya psikiyatrik sorunları olduğu için şiddet uygulamaz ama şiddet davranışını sergilemek için uygun bir ortam yaratır. Alkol ve madde kullanımının, psikiyatrik sorunların tedavi edilmesi şiddet davranışının sona ereceğini garantilemez, kişi tedavi olsa bile şiddet uygulamaya devam edebilir.

28 Ocak 2016

Kadına Şiddet Öfke Patlaması mıdır?



Aile İçi Şiddet Üzerine Bir Araştırma


Amerika'da 4 yıl süren ve aile içi şiddete maruz kalmış 400 kadınla yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre;
  • Şiddet suçları ile ilgili diğer verilerle uyumlu olarak, aile içi şiddet vakaları sıcak yaz aylarında artmaktadır.
  • Haftasonları aile içi şiddet vakalarında artış görülmekte, ayrıca haftasonu gerçekleşen vakaların genellikle daha ağır fiziksel sonuçları olmaktadır.
  • Aile içi şiddetin en çok görüldüğü zaman dilimi akşam 18:00'den gece yarısına kadar olan saatlerdir, onu gece yarısından sabah 06:00'a kadar olan zaman dilimi takip etmektedir.
  • Aile içi şiddet vakalarının dörtte üçü akşam 18:00 ile sabah 06:00 saatleri arasında yaşanmaktadır.
  • Çiftlerin birlikte geçirdiği süre artıkça (haftasonu tatili, bayram tatili gibi) şiddet yaşanma olasılığı artmaktadır.
  • Şiddet gösteren erkekler şiddete maruz kalan eşlerinin her zaman nerede olacağını bilirken, şiddete maruz kalan kadınlar eşlerinin ne zaman nerede olacağını çoğunlukla bilmemektedir.
  • Evde yaşanan aile içi şiddet vakalarının %80'i salonda veya yatak odasında başlayıp sona ermektedir.
  • Bildirilen vakaların %20'sinden daha azı mutfakta başlayıp sona ermektedir. Araştırmacılar bu sonucu, mutfağın kadının kontrolünde bir mekan olmasına dayandırmaktadır.
  • Şiddete maruz kalan kadınlar, şiddet gösteren eşleriyle birlikteyken kendilerini daha öfkeli hissettiklerini ifade etmişlerdir. %26'sı öfkesini göstermediğini, %73'ü küstüğünü veya konuşmadığını, %52'si bağırdığını veya küfrettiğini, %35'i ise öfkesini eşyalara yönelttiğini belirtmiştir.
KAYNAK
Walker, L.E.A. (2000) The Battered Woman Syndrome 2nd Edition. NY: Springer Publishing Company.

Hırpalanmış Kadın Sendromu


Aile içinde şiddete maruz kalan kadınlar genellikle benzer bir duygusal süreç yaşar. Her bir aşamada yaşanan şiddete ilişkin farklı bir düşünce biçimi hakimdir. Bu aşamalar şu şekilde özetlenebilir:

İnkar
İlk şiddet davranışı sonucunda yaşanan şoku izleyen süreçtir. Şiddete maruz kalan kadın şiddete uğradığını ve ilişkisinde problem olduğunu kabul etmez, hatta bunu kendine bile itiraf edemez. Her şiddet olayını kaza, istenmeden yapılmış ve büyütülmemesi gereken bir olay olarak nitelendirir. Kocasının uyguladığı şiddet için özür dilemesini bekler ve kocasının bunu asla tekrarlamayacağına inanır.

Suçluluk
Şiddete maruz kalan kadın bu aşamada bir problem olduğunu kabul eder; ancak kendini yaşananların sorumlusu olarak görür. Şiddeti hak ettiğini düşünür; çünkü kişiliğinde kusurlar olduğuna, iyi bir eş ve iyi bir anne olamadığına, kocasının beklentilerini gerçekleştiremediğine inanır. Yaşadığı bu suçluluk duygusu nedeniyle sürekli değişmeye ve daha iyi olmaya çabalar. Susmanın ve her koşulda itaat etmenin en iyi yol olduğu fikri hakimdir. Yaşadığı şiddeti saklar. Çevresinden gelen destek taleplerini genellikle reddeder.

Aydınlanma
Yaşadığı şiddetin sorumlusunun kocası olduğunu kabul eder ve hiç kimsenin şiddetti hak etmediğini fark eder. Bu aşamada sevgi ve nefret duygularını bir arada yasar. Her şeye rağmen işlerin yoluna gireceğini umar; evliliğini sürdürmek, kocasıyla yaşamaya devam etmek ve ilişkiyi başarıyla sürdürmek ister.

Sorumluluk
Şiddetin kendiliğinden sona ermeyeceği gerçeğini kabul eder. Boyun eğmemeye ve yeni bir yaşama başlamaya karar verir. Neler yapabileceğini araştırır. Somut adımlar atar. Bu dönemde çevresinden destek almaya açıktır.

KAYNAK
“Kadına Yönelik Şiddet El Kitabı”, Kadın dayanışma Vakfı, 2008.


27 Ocak 2016

Şiddet Döngüsü


Şiddetin, sıklıkla tekrarlayan belli bir döngüsü vardır. Bu döngü, şiddete maruz kalan kişi yasadığı şiddete karsı koymadığı sürece yoğunlaşarak devam etmektedir.

Başlangıçta küçük konular bile problem olur, çeşitli bahanelerle ortaya çıkan her bir olay sonrasında öfke artar ve gerginlik gittikçe tırmanır. Bu aşamada şiddete maruz kalan kişi, eşinin gergin olduğunun farkındadır ancak öfkesini görmezden gelir,  durumu kontrol edebileceğini ve kontrol etmesi gerektiğini hisseder, eşinin patlamasını engellemek için kendini hep geri çeker. Durumun daha da kötüleşmesini engellemek için eşini sinirlendirmemeye, isteklerini yerine getirmeye çalışır. Bu uysal tavır, şiddeti uygulayan kişiye güçlü ve istediği şekilde davranmaya hakkı olduğunu düşündürür. Zaman geçtikçe şiddete maruz kalan kişi tam tersine eşini yatıştırmaktan vazgeçer, öfkesini kontrol etmeye çalışmaz. Şiddet uygulayıcı bu değişikliği hisseder ve şiddet davranışı ortaya çıkana kadar kızgınlığını devam ettirir. Gerginlik artar, kızgınlık, suçlama, tartışma ve kavga meydana gelir. Bu dönem birkaç gün veya birkaç yıl sürebilir.

Sonraki aşamada şiddet uygulayan kişi öfkesini kontrol edemez, genellikle eşini yaralamak istemez, sadece ona “dersini vermek” ister. Bu çoğunlukla birkaç saat süren en kısa aşamadır, hemen sonrasında patlama yaşanır ve şiddet olayı gerçekleşir. Bu aşama sonunda şiddete maruz kalan kişi çoğunlukla durumunun ciddiyetini görmezden gelir, kendini korumaya ve eşini sakinleştirmeye çalışır. Şiddet uygulayıcı yaptıklarına bahaneler bulur.

Balayı aşamasında ise bir suskunluk söz konusudur, utanç ve pişmanlık duyguları ağır basar, şiddet uygulayan kişi özür diler ve yaptıklarını telafi etmeye çalışır, kendini kontrol edeceğine inanır, asla tekrarlamayacağını söyler. Eşini ve eşine destek olan herkesi ikna eder, sadık eşi oynar ve eşinin üstüne düşer, hediyeler alır, eşinin daha önce umursamadığı isteklerini gerçekleştirir. Bu dönem şiddete maruz kalan kişinin hem fiziksel hem de duygusal olarak zayıf olduğu, ilgi ve şefkate gereksinim duyduğu bir dönemdir. Eşinin bu dönemdeki yakın ilgisi her şeyin düzeleceğine inanmasını sağlar, hatta şiddeti kendi yetersizliklerinin bir sonucu olarak görür. Eşinin şiddetin sorumlusu olduğu fikri kaybolmuştur, eşini bağışlar. Bu aşama da çok uzun sürmez. Aynı davranış örüntüsü ilk fırsatta yeniden ortaya çıkar.

Bu döngü, birçok kadının kendilerine şiddet uygulayan erkeklerle yaşamaya neden devam ettiğini açıklamaktadır. Kadın, eşinin değişeceğine ve bunun gerçekten son olduğuna inanmak istemektedir.

Aile İçi Şiddet Türleri


Aile içi şiddet türleri duygusal, sosyal, ekonomik, cinsel ve fiziksel şiddet olarak karşımıza çıkmaktadır.

Duygusal şiddet; küfür, hakaret, tehdit, küsme, yüksek sesle bağırma, isim takma, alay etme, aşağılama, emir verme, eleştiri, dalga geçme ve benzeri; sosyal şiddet evden çıkmasını yasaklama, akrabalarıyla görüşmesini yasaklama, arkadaşlarıyla görüşmesini yasaklama, gittiği her yerde takip etme, zorla evlendirme ve benzeri,

Ekonomik şiddet; zorla çalıştırma veya çalışmasına izin vermeme, para vermeme, elindeki parayı alma ve benzeri,

Cinsel şiddet; tecavüz, istemediği cinsel ilişkiye zorlama, başka kişilerle cinsel ilişkiye zorlama, cinsel organlara zarar verme, sürekli kadınlığını/erkekliğini aşağılama, doğuma/kürtaja zorlama ve benzeri davranışları kapsamaktadır.

Kişiye fiziksel olarak zarar vermeyi amaçlayan vurma, itme, yumruklama, sıkıca kavrama, saç çekme, kol kıvırma, yakma, silahla yaralama, tedavi görmesini engelleme, temel ihtiyaçlardan yoksun bırakma gibi davranışları içeren fiziksel şiddetin ise en ağır biçiminin kişinin hayatına son vermek olduğu söylenebilir.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü ve T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye genelinde, 12 istatistiki bölge ile kentsel ve kırsal yerleşim alanlarını temsil edecek şekilde 15.072 hedef örneklemi oluşturan hanelerde 15-59 yaşları arasındaki kadınlar ile yüz yüze görüşmeler yapılarak gerçekleştirilen Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’nın (2015) sonuçlarına göre; ülke genelinde fiziksel şiddete maruz kaldığını belirten evlenmiş kadınların oranı %36’dır, her 10 kadından yaklaşık 4’ü eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kalmıştır. Türkiye genelinde, son 12 ayda eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kalmış kadınların oranı %8’dir. 15 yaşından sonra kadınların %14’ü yakın ilişkide oldukları erkekler dışındaki kişiler tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılmaktadır. Fiziksel şiddet uygulayanların başında öncelikli olarak babalar (%43), anneler (%23) ve ağabeyler (%18) gelmektedir. Kadınların kendi aile bireylerini kayınpeder (%8), kayınvalide (%8) ve kayınbirader (%5) takip etmektedir. Türkiye genelinde evlenmiş kadınların %12’si yaşamın herhangi bir döneminde, %5’i ise son 12 ay içinde cinsel şiddete maruz kaldığını belirtmiştir. Her iki şiddet biçiminin bir arada görülmesi yaygındır, şiddete maruz kalan kadınların %27’si hem fiziksel hem de cinsel şiddete maruz kalmıştır.

Kadına yönelik şiddet biçimleri arasında en yaygın olan duygusal şiddet, istismardır. Türkiye genelinde kadınların yaşamlarının herhangi bir döneminde maruz kaldıkları duygusal şiddet %44, son 12 ayda ise %26’dır. Kadınların yakın ilişkide bulundukları erkekler dışındaki kişilerden 15 yaşından sonra maruz kaldıklarını belirttikleri duygusal şiddet, istismar ülke genelinde %22 düzeyindedir. Şiddete maruz kalan kadınların %22’si bir kadın akrabasından, %21’i ise kayınvalidesinden, duygusal istismara maruz kaldığını ifade ederken, babası (%18), erkek akrabaları (%14) ve erkek kardeşleri (ağabey %11 ve erkek kardeş %7) ile annesi (%12) daha sonra istismar uygulayan kişilerdir. Türkiye genelinde ekonomik şiddet davranışlarından en az birine yaşamın herhangi bir döneminde maruz kalan kadınların oranı %30, son 12 ayda maruz kalan kadınların oranı ise %15’tir.

Aile İçi Şiddet Nedir?


Bir kişinin eşine, partnerine, nişanlısına, çocuklarına, anne babasına, kardeşlerine veya yakın akrabalarına yönelik uyguladığı her türlü saldırgan davranış aile içi şiddet olarak tanımlanmaktadır. Kişinin kendisine ve çevresine olan güvenini, kendisine olan saygısını azaltan ve aynı zamanda kişinin korku duymasına sebep olan birçok davranış aile içi şiddet tanımının içine girmektedir.
Eğer ailenizden biri sizi itiyor, tokatlıyor, tekmeliyor, yumrukluyor, sürekli eleştiriyor, aşağılıyor, tehdit ediyor veya küçümsüyorsa; sizin saçınızı çekiyor, kolunuzu kıvırıyor, temel ihtiyaçlarınızı esirgiyor, ailenizle ve/veya arkadaşlarınızla görüşmenizi yasaklıyor, evden dışarı çıkmanızı engelliyor veya istediğiniz halde çalıştırmıyorsa aile içi şiddete maruz kalıyorsunuz demektir.

Şiddet Nedir?



İnsan psikolojisinde evrensel olarak varlığı kabul edilen ve cinsellikle birlikte en güçlü iki dürtüden biri olan şiddet (Polat, 2009), güç ve baskı uygulayarak insanların bedensel veya ruhsal açıdan zarar görmesine neden olan bireysel veya toplu hareketlerin tümünü kapsamaktadır. Toplumda pek çok boyutta gözlemlenen bir olgu olan şiddet, dünyada ve Türkiye’de en yaygın insan hakkı ihlallerinden birisidir. Saldırgan şiddet ise, bir kişinin başkasına zarar verme, yaralama veya öldürme amacına yönelik fizik kuvvet uygulayarak yaratılan ölümcül veya olmayan kişisel saldırganlıktır (Polat, 2009).

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından şiddet, “Kendine, bir başkasına veya bir gruba ya da bir topluluğa karşı; bilerek/kasıtlı olarak uygulanan; tehdit biçiminde veya yaşama geçirilmiş olan; yaralanma, ölüm, psikolojik hasar, gelişme bozukluğu veya yoksunlukla sonuçlanan veya sonuçlanması olasılığı yüksek olan; fiziksel şiddet veya güç kullanımı” olarak tanımlanmıştır.

KAYNAK
Polat, O. (2009). Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

Aile ve Evlilik


Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre aile, evlilik ve kan bağına dayanan, karı, koca, çocuklar, kardeşler arasındaki ilişkilerin oluşturduğu toplum içindeki en küçük birliktir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 16. maddesinin 3. fıkrasına göre aile, toplumun doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunmaktadır. 1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 41. maddesi 1. fıkrasına göre ise aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanmaktadır.

Ailenin temelini evlilik kurumu oluşturmaktadır. Türk Dil Kurumu evliliği erkekle kadının, aile kurmak için yasaya uygun olarak birleşmesi olarak tanımlamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12. maddesine göre evlenme çağına gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinin 1. fıkrasına göre evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur.

Yakın geçmişte evlilik, temel amacı çocuk yetiştirmek olan, koca yönetimindeki bir iş ortaklığı olarak görülmekteydi (Öner, 2013). Günümüzde ise evliliğin sevme ve sevilme ihtiyacı, iki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurması, dünyaya yeni nesiller getirme, toplumda bir yer edinebilme, birlikte güven içinde olma ve korunma duygusu, dayanışma duygusunu hissetme, geleceğe güvenle bakabilme, birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme, cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi gibi amaçları bulunmaktadır (Canel, 2012).


Evlenme akdinin kurulmasıyla eşler, evlenmeden önceki hukuki statülerinden farklı yeni bir hukuki statüye kavuşmaktadırlar; bu yeni statü, eşlere bir takım yeni haklar tanıdığı kadar bir takım yeni yükümlülükleri de beraberinde getirmektedir (Korkmaz, 2014). Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesine göre eşler, evlilik birliğinin mutluluğunu el birliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler ve eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar. Yine Türk Medeni Kanunu’nun 186. maddesine göre evlilik birliğini eşler beraberce yönetirler ve birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılırlar.

KAYNAKLAR
Canel, A.N. (2012). Evlilik ve Aile Hayatı. İstanbul: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Genel yayın; Aile Eğitimi serisi.
Korkmaz, Ç.Y. (2014). Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Medeni Hukuk Bilim Dalı. Ankara.
Öner, D.Ş. (2013). Evli Bireylerin Evlilik Çatışması, Çatışma Çözüm Stilleri ve Evlilik Uyumlarının İncelenmesi. Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Aile Eğitimi ve Danışmanlığı Anabilim Dalı. İzmir.